ÇOCUKLUĞU
Selanik’teki küçük bir evden dünya liderliğine uzanan bir yolculuğun hikayesidir bu…
Sene 1881...
Ali Rıza ve Zübeyde çiftinin sarı saçlı mavi gözlü bir erkek çocukları olur. Çocuklarının kaderinin bir ulusun kaderine yazılacağını bilmeden Mustafa koyarlar adını. Üç çocuğunu daha küçük yaşta toprağa veren Zübeyde Hanım, Ali Rıza Bey’in de vefatıyla Mustafa ve Makbule adındaki iki küçük çocuğunu da yanına alarak kardeşinin Langaza’daki çiftliğine gider. Mustafa, orada eğitimine ara vermek zorunda kalır. Tarladaki kargaları kovalamakla birlikte büyük hayaller kurar aslında... Yokluktan oyuncaklar yapar mesela... Etraftaki çalı çırpıları toplar, kulübeler inşa eder ve en güzel köşesine de mutlaka kız kardeşi Makbule’yi oturtur. Tahtadan bağlamalar yapar, bir de onlara tel takar. Yöredeki çingene çocuklarla arkadaştır ve onlara bağlamasıyla türküler çalar. Manastır vardır hep türkülerinde. Doğduğu toprakları çok sever çünkü Mustafa...
GENÇLİĞİ
Mustafa ara verdiği eğitimine, o dönemde eğitimin en iyi yapıldığı yerler olan askeri okullarda devam eder. Okumaktan hiç usanmayan başarılı bir öğrencidir. İlim ve akla verdiği önem matematik öğretmeninin gözünden kaçmayınca "mükemmellik ve olgunluk" anlamına gelen "Kemal" adını alır. O artık Mustafa Kemal’dir ve ilerideki en zorlu savaşlarını hep bu isimle verecektir...
İmparatorluğun şaşalı günlerinin geride kaldığı bir dönemde genç olmak kolay değildir. İçinde hep bir vatan aşkı ve vatan kaybının korkusu… Bu yüzden 16 yaşındayken Osmanlı-Yunan savaşına gönüllü olarak katılmak ister fakat yaşı dolayısıyla reddedilir. 1905 yılında ise Erkan-ı Harbiye Mektebi’nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun olur.
BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ
İlk büyük savaşını 1911 yılında Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı verir. 1912 yılında İstanbul’da bulunduğu sırada Osmanlı Ordusunun Selanik’te 25 bin kişi ile direnmeden Yunanlılara şehri teslim ettiğini öğrendiğinde, doğduğu toprakları bir daha dünya gözüyle göremeyeceğini bilir. Böylece cennet kadar güzel vatan topraklarının, Balkan Savaşları ile birlikte birer birer kaybedildiği bir döneme girilir. Savaşların ve kayıpların yaralarını henüz saramayan halk, İstanbul Hükümetinin yanlış politikaları sonuncu kendini 1.Dünya Savaşı’nın içinde bulur. İtilaf devletleri ise Osmanlı Devleti’nin dört bir tarafında yeni cepheler açarak devleti savunmasız ve güçsüz düşürür. En ağır kayıplar ise Çanakkale Cephesi’nde verilir. Mustafa Kemal askeri dehasını bu cephede tüm dünyaya kanıtlar ve "Anafartalar Kahramanı" olur fakat 1.Dünya Savaşı’ndan yenilerek çıkılmasını engelleyemez.
Savaş sonrasında İstanbul hükümetinin devletin bağımsızlığını tehlikeye düşüren anlaşmalara imza atması ile Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkar ve Anadolu’da büyük bir bağımsızlık ateşi yakar. Anadolu’nun dört bir tarafında kongreler düzenleyerek:
- Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
- Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz.
- Milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır.
gibi büyük ve radikal kararlara imza atar.
Böylece milletin bütün unsurları onun emrinde birleşir. Ezilmiş ve yoksul kalmış Anadolu halkından hem bir ordu hem bir millet yapar. Vatanının evlatlarını kendi canından bilir. Bu yüzden güvenir Anadolu halkı, Çanakkale cephesinin büyük komutanına... Cephelerde ve seferberlikte onun arkasında durur, vatanı yeniden var etme sevdasına onunla birlikte ortak olurlar. 1922 yılında ise son düşman askerini de vatan topraklarından çıkarırlar.
CUMHURİYET’İN KURULUŞU VE YENİLİKLERİ
Mustafa Kemal’in hayalini gerçekleştirebilme zamanıdır artık. Halk hiçbir baskı ve esaret altında kalmadan kendi yöneticilerini kendi seçebilmeli, millet kendi kaderini yine kendisi tayin edebilmelidir. Bu yüzden yıkılan bir enkazdan sarsılmaz bir dev yaratmak adına 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan eder ve ömrünü adadığı cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı olur.
Durmadan, yorulmadan ve engeller karşısında hiçbir zaman yılmadan "dinamik bir cumhuriyet" yaratmak adına devrimler gerçekleştirir. Eğitimden siyasete, hukuktan ekonomiye kadar her alanda gerçekçi ve akılcı adımlar atar.
En az 4 bin kitabı satır satır okuduğu bilinen Mustafa Kemal, halkının da çağdaş toplumlar seviyesine ulaşabilmesi için bilimin ve akılcılığın öneminin farkındadır. Bu yüzden kara tahtaya aydınlık yarınların imzasını atar. Türk kadınını ise saklandığı siyah pencereden hak ettiği aydınlıklara çıkarır.
Köylüyü milletin efendisi ilan eder. Yoksul düşmüş halkın devlet desteği alarak kalkınması adına reformlarını birbiri ardına sıralar. Hatta 1932 yılında Türk yapımı ilk uçağımızı yaptırır. Daha 10 sene önce siperlere kağnıyla cephane taşıyan milletin artık gökyüzünde kağnı amblemiyle dolaştırdığı bir uçağı vardır. Nerden geldiğini ve hangi zorluklara göğüs gerdiğini hiç unutmayan bir liderdir Mustafa Kemal. Genç Türkiye Cumhuriyeti ise kısa süre içerisinde büyük işler yapan dinamik bir ülke…
1934 yılında, "Türklerin Atası"" anlamına gelen "Atatürk" soyadını alır. Çünkü bütün bir ömrünü halkının var oluşuna adayan bir liderdir o.
Felsefesi "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" olan Atatürk’ün cephanesi ilim ve akıldır. Siperleri ise kitaplar. Arkasında bir ideoloji bırakmak yerine bilimin ışığını bırakan Atatürk bu bağlamda en çok gençlere güvenir. ’”Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri onlara bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak.’’ diyerek büyük emanetinin sahiplerini işaret eder.
VEFATI
Verdiği bağımsızlık mücadelesi fakir ve geri kalmış milletlere örnek olan Atatürk, 1938 yılının 10 Kasım sabahında hayata gözlerini yumar. Gözü yaşlı gönlü yaslı halkı, onun bıraktığı emanetlere onun gözünden bakmaya devam eder...